Bakan Tekin’den Üniversite performansı vurgusu: Toplumsal fayda ile ölçülüyor


Kafkas Üniversitesi 2025-2026 akademik yılı açılış törenine katılmak üzere Kars'a gelen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’i, Üniversite Kültür Merkezi girişinde Filistinli öğrenciler çiçeklerle karşıladı. Tekin, müzik dinletisini ve Kafkas Halk Oyunları gösterisini izledi. Bakan Tekin, Dünya Gazeteciler Günü dolayısıyla basın mensuplarına gül verdi.
Tekin, Kültür Merkezi'nde yaptığı konuşmada, akademik yılın hayırlara vesile olmasını dileyerek, "Ayrıca bugün Dünya Gazeteciler Günü. Kahrımızı çeken basın emekçisi, gazeteci arkadaşlarımızın da gününü kutluyorum. İnşallah hep beraber daha güzel haberlerin yapıldığı, gazetecilerin insanları daha mutlu ettiği bir dünyayı hep beraber inşa ederiz diyorum." sözlerini sarf etti.
Üniversitelerin performanslarının artık salt akademik bilgi üretimi üzerinden veya akademik yayın üzerinden ölçülmesini biraz demode bulduğunu anlatan Tekin, "Yurt dışındaki üniversitelere baktığımızda üniversitelerin performansları artık toplumsal fayda üretme kapasitesiyle ölçülüyor. Yani üniversitede üretilen akademik bilginin üniversitenin yerleşkesinin bulunduğu ilin, bölgenin ekonomisine, toplumsal yapısına tarihi ve kültürel birikimine ne tür katkıları var? Ne tür katkılar yapmayı planlıyor? Performanslar biraz bunun üzerinden ölçülüyor." ifadesini kullandı.
"Terörsüz Türkiye" sürecinde olduklarını hatırlatan Tekin, Türkiye açısından bunun salt bir terör problemi olmadığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Türkiye açısından aynı zamanda bir demokratikleşme problemi, insan hakları problemi, kalkınma problemi. Bunu hepiniz biliyorsunuz zaten. Burada üniversitede ders veren öğretim üyelerine, lisans öğrencilerine bu konunun detaylarını anlatacak değilim. Ancak bazı konuları çabuk unutuyoruz. O hususları müsaade ederseniz hatırlatmak istiyorum. Ne bunlar? Dünyanın her tarafında iki kutuplu bir yapı ortaya çıkıyor. Bir demokrasiden, insan haklarından, adaletten yana olanlar. İki gerek kendi çıkarları açısından, gerek farklı sebeplerden dolayı vesayetçi düzenleri, antidemokratik yapıları ve hukuksuzlukları meşru gören ve onun tarafında yer alanlar. Türkiye'de de aslında bugün 'Terörsüz Türkiye' diye ifade etmeye çalıştığımız sürecin biraz hikayesini buradan okumak lazım."
Türkiye'de bilhassa 19. yüzyıldan itibaren bambaşka bir süreç başladığına değinen Tekin, "Ulus devletlerin üzerine inşa edildiği formlar ülkeler içerisinde imparatorluk yapılarının yerine ortaya çıkan yapılar, ülkeler içerisinde ayrıştırıcı ve ötekileştirici politikaların, uygulamaların hayata geçmesine sebebiyet verdi. Ben bu konuyla ilgili bilhassa son 40-50 yıllık süreçle ilgili paylaşımlarda bulunmak istiyorum. Bu ayrıştırıcı, ötekileştirici hususlar o ülkelerde demokrasiyi, insan haklarını, hukuk devleti ilkesini güçlendirmeye yönelik adımları da sabote etmiş oldu. 1960'lı yılların Türkiye'sini hatırlayın, 27 Mayıs'ta başlayan süreçte Türkiye demokrasisini kesintiye uğrattı. 27 Mayıs darbesini yapanlar bir kez daha ihtiyaç duyduklarında nasıl davranacaklarının planlamasını, kurgusunu yaparak iktidarı tırnak içinde sivillere devretme yolunu seçtiler. Ama öyle bir yapı kurdular ki Türkiye yaklaşık 10 yıl sonra bir kez daha darbe süreciyle karşı karşıya kaldı. 12 Mart muhtırasını yaşadık. Ardından yine kurulan tuzaklarıyla dolu Türkiye'nin toplumsal yapısı ve siyasal yapısı 10 yıl sonra bir kez daha bizi terörle karşı karşıya getirdi. Fakat her bir darbe süreci bir sonraki darbe sürecini kolaylaştıracak bir sonraki darbe sürecinin daha meşru kabul edilebileceği bir altyapıyı da beraberinde getirdi." diye konuştu.
Bunu yapanların, o ülkenin güçlenmesini, siyaseten güçlenmesini, ekonomik olarak güçlenmesini, bölgesinde büyük güç sahibi olmasını istemediklerine değinen Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ve her seferinde de yeni adımlar atıyorlar. Kendilerini revize ediyorlar. Benim iddiam şu, 12 Eylül darbesini yapanlar Türkiye'yi 28 Şubat'a götüren sürecin de altyapısını hazırladılar. Belki bu bahis diğer farklı bir ortamda konuşabileceğimiz konu, ama 1990'lı yılları hatırlamak gerekir. Türkiye nasıl bir 1990'lı yılları yaşadı ve 3 Kasım 2002 tarihine geldiğimizde Türkiye nasıl bir Türkiye idi? Nelerle uğraşıyorduk? Size 3 yıl içerisinde yaşadığımız birkaç olayı ifade etmek istiyorum. Bir Turan Dursun'un cinayeti. Günlerce bunu konuştuk. Hemen onun akabinde Muammer Aksoy cinayeti, ardından Çetin Emeç, Bahriye Üçok ve Hiram Abas. Bunların hepsi 1990 yılında. Neredeyse her gün güvenlikle ilgili kaotik bir ortama uyandık. Neredeyse her gün insanlar 'acaba can güvenliğimiz tehdit altında mı?', üniversitelerde karışıklıklar, sokakta karışıklıklar. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Şimdi bunları neden anlatıyorum? Türkiye 1990'lı yıllarda nasıl bir ülkede yaşıyor idi? 1994 yılına geldiğimizde Gazi Mahallesi olaylarıyla başladık. 22 İnsanımızın hayatını kaybettiği Gazi olayları. Peki bu tabloda siyaset ve siyasal yapı nasıl? 20 Ekim 1991 seçimleri oldu. Koalisyon hükümeti kuruldu. Sonra koalisyon hükümeti içinde tartışmalar vesaire. Turgut Özal'ın vefatı sonrası Anavatan Partisi de karıştı. Koalisyon hükümetleri karıştı. 1995 yılında seçim yaptık. Seçimde bir parti birinci oldu. Ülkenin cumhurbaşkanı çıktı. Dedi ki 'evet bu partiye yüzde 25'e yakın insan oy verdi ama geriye kalan yüzde 75 de vermedi. Dolayısıyla bu partiye ben hükümeti kurma görevini vermiyorum'. Kabaca 1989 ile 2002 yılı arasında biraz önce saydığım, bahsettiğim kaotik ortam varken kaç hükümet kuruluyor biliyor musunuz arkadaşlar? 11 hükümet kuruluyor. 89-2002, 13 yılda 11 tane hükümet. Her hükümetin kurulması ve yıkılması bizim açımızdan yani sıradan vatandaşlar açısından yaşadığımız dönemde bir kaos."
Bakan Tekin, böyle bir Türkiye'de 3 Kasım 2002 günü yapılan seçimlerle AK Parti'nin tek başına iktidara geldiğini anımsattı.
Tepkiniz ne oldu?






